top of page
Yazarın fotoğrafıYıldız Çiftçi

1984 Romanı Analizi



George Orwell’in “1984” adlı eseri, totaliter bir rejimin bireyleri nasıl baskı altına aldığını ve düşünce özgürlüğünü nasıl yok ettiğini anlatan distopik bir romandır. 1949’da yayımlanan bu eser, bir yandan Soğuk Savaş dönemindeki politik rejimleri eleştirirken, bir yandan da gelecekteki olası baskıcı sistemlere dikkat çekmiş ve uyarı niteliği taşımıştır.

 

Romanın ana teması totaliter bir devletin bireyleri nasıl kontrol altına aldığını inceler. Okyanusya adında kurgusal bir devlette geçen hikâyede, Büyük Birader adlı liderin her şeyi gözetleyen bir figür olduğu bir rejim vardır. Partinin hedefi, yalnızca insanların bedenlerini değil, düşüncelerini de tamamen kontrol altına almaktır. Orwell, bu anlatımıyla totaliter rejimlerin bireylerin hayatlarını ne derece kontrol edebileceğini ve bu kontrolün ne kadar derinleşebileceğini gösterir.

 

Ana Karakterler

 

Winston Smith:

Romanın ana karakteri Winston Smith, birey olmanın, düşünce özgürlüğünün ve gerçeğin peşindedir. Ancak, sistem o kadar güçlüdür ki Winston’ın her türlü direniş çabası boşa çıkar. Parti, sadece itaat etmeyi değil, aynı zamanda bireylerin Parti’ye içten bir inançla bağlı olmalarını sağlar. Winston’ın direnişi, bireysel özgürlüğün baskıcı bir rejimde ne kadar zor olduğuna dair bir örnek sunar.

O’Brien

O’Brien, başlangıçta Winston’a dost görünen ancak daha sonra onu ele veren Parti’nin üst düzey bir üyesidir. O’Brien’ın karakteri, Parti’nin ideolojisinin ve baskı gücünün vücut bulmuş halidir. O’Brien, Parti’nin gerçek amacının “gücü iktidar için kullanmak” olduğunu itiraf eder.

Büyük Birader:

“Büyük Birader” doğrudan bir karakter olmasa da, Partinin lideri olarak sürekli göz önünde bulundurulur. Büyük Birader, mutlak otoriteyi simgeler ve her yerde var olduğu düşünülen, asla sorgulanamayan bir figürdür. Orwell, bu karakterle totaliter liderlerin tanrısal figürlere dönüştürülmesini ve bireylerin üzerinde kurduğu psikolojik baskıyı anlatır.

 



Romanda bahsedilen ana karakter altı milyonluk iç parti üyelerinin başında bulunan kişidir ve hiç görülmemektedir. Okyanusya’da kuralları koyan ve takipçisi olan önemli şahsiyet Büyük Birader’dir. Tüm gücü elinde bulunduran her başarı, zafer, buluş, erdem, bilgi onun önderliğindedir. O bir figürdür. Onunla ilgili sadece duvarlarda asılı posterleri bulunur. Fiziksel olarak başka bir görünürlüğü yoktur. Her sokakta, caddede ve evlerde O’nun resimleri vardır. Posterlerdeki bakışlarında şu mesaj verilmektedir: “Büyük Birader Sizi Gözetliyor” Her yerde görülme kendisini hissettirmektedir. İnsanlara bu şekilde korku duygusunu vermektedir. Böyle sıkı kontrolcü bir denetimde polise karşı bir eylemde bulunmak mümkün değildir bu düşüncede olmanın cezası ölüm ya da buharlaştırılmaktır.

Her gün zorunlu yapılan “İki dakikalık nefret” törenleri yapılmakta rejim karşıtları lanetlenmektedir. Bu törenlerde Büyük Birader’e övgüler yapılmaktadır. Böyle yapılarak halk hipnoz altına alınmaktadır.

 

Memurlar, dış parti üyeleri bakanlıklarda çalışmaktadır. Bu memurların yemek, içmek ve çalışmak dışında vakitleri yoktur. Kişisel yaşamları yoktur. Aşık olmak, eğlenmek, cinsel ilişkiye girmek yasaklanmıştır. Sürekli olarak partinin kontrolü ve takibi altındadırlar. Hepsi sürekli izlenmektedir. Evlerinde tele-ekran bulunmakta ve bununla gözetlenmektedirler.




Parti, tele-ekran’lar aracılığıyla her hareketi izler ve bireylerin özel yaşamları tamamen ortadan kalkar. Bu sürekli gözetim, bireylerde derin bir paranoya yaratır ve kimsenin güvende hissetmediği bir toplum oluşturur. Orwell, bu tema aracılığıyla gözetim toplumlarının yarattığı korku ve yabancılaşmayı vurgular. Partiye karşı en ufak şüphe uyandıracak en ufak hareketleri bile buharlaştırılmalarına sebep olacaktır. İşkencesi O’Brien kitapta bu sınıftan şöyle bahseder: "Proleterler asla başkaldırmayacaklar ne bin yıl, ne de milyon yıl sonra. Yapamazlar."

 

Toplumun düşüncesini oluşturan en önemli araç dildir. Dilin zenginleşmesi, düşüncelerin gelişmesiyle eş zamanlıdır. Okyanusya hükümetinde halkın dilini, tarihini ve dilini yok etmek amaçlanır ve toplumun geçmişle olan bağlantısı kesilmek istenmektedir. Bunun içinde kendi dilini oluşturmaktadır. Mantıkdışı konuşma şekli oluşturmuşlardır.  Dil insanları kontrol altına alacak zorunlu sözcüklerle sınırlandırılmış, duygusal anlamdan yoksundur. Dili sınırlandırmak düşünceleri de sınırlandıracağından  Bu dil düşüncenin anlamlarını sınırlandırır. Amacı düşünceleri sınırlandırmaktır. Bu sebeple her yıl sözcük sayısı azaltılmakta insan bilinci de bu oranda azalmaktadır. İnsanları düşünme üretme kapasiteleri azaltılırsa partiye karşı düşünce suçu işlemeyeceklerdir.  Var olan durumlarını sorgulayabilme kapasiteleri dilin daraltılmasıyla ortadan kaldırılması hedeflenir.

 

Okyanusya’da düşünce eylemlerinin suç kabul edilmesinin yanında cinsellikte yasaklanmıştır. Cinsellik sadece nüfusun devam edebilmesi için vardır. Evliliğinde tek amacı Partiye hizmet edecek çocukları üretmektir. Aşk, sevgi, eğlence gibi her şe yasaklanmıştır. Tek sevgi ve bağlılık Büyük Birader’e olan sevgidir.

 

"SAVAŞ BARIŞTIR. ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR. BİLGİSİZLİK KUVVETTİR”

Bir ideolojiyi ifade eden bu yazıda özgürlük için çabalayanların yok edileceği, savaşın zorunlu olduğu sağduyunun olmadığı bir toplumun totaliter rejimin gücünü arttıracağı ifade edilmektedir.

 

Kitapta farklı farklı bakanlıklar vardır ve bunlar isimleriyle çelişmektedir. Bunlardan biri; Sevgi Bakanlığı, isminin tam zıttı olarak korku ve baskının merkezidir. Burada suçlular cezalandırılır. Beyinleri yıkanır öyle serbest bırakılır ya da buharlaştırılırlar. Buharlaştırmak kelimesinin kullanılması da geriye hiçbir iz kalmaması olarak açıklanabilir.

Bir diğer bakanlık Gerçek Bakanlığıdır bu bakanlık aracılığıyla, Parti sürekli olarak tarihi ve bilgileri değiştirir. Bu, halkın gerçekliği kavrayışını tamamen bozar ve rejimin propagandasının halkın bilinçaltına işlemesine neden olur. Romanın en çarpıcı ifadelerinden biri olan “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cehalet güçtür” sloganı, bu manipülasyonun en açık örneğidir. Parti, dil ve bilgi üzerinde tam bir hakimiyet kurarak insanların geçmişi bile sorgulamalarını imkansız hale getirir.

 

Orwell 1984 romanında totalitarizm Sovyet rejimi ve bunun gibi devletlerin insanlara barış, refah getireceğini iddia edip teknolojiyi kullanarak nasıl köleleştirdiklerini abartılı bir dille eleştirir. Orwell’in yaşadığı dönemde Hitler, Stalin ve Mussolini bunların iktidarlığını görmüş ve baskıcı düzene şahit olmuştur. Bu da eserlerindeki yergilerinin nedenini oluşturur. 

 

Sonuç olarak 1984 romanında yazar, toplumdaki diktatör liderlerin bireyler üzerindeki etkisini onların duygularını, düşüncelerini kontrol altına almalarını irdeler. Bu liderlerin toplumdaki tek tip bir yaşam düzeni oluşturmalarını anlatır ve bunu yaparken bireyleri nasıl baskı ve kontrol altına aldıklarını eleştirel bir dille yazar. Bu baskıcı rejimin toplumu nasıl bir hale sürükleyeceğini yazmaktadır. Birey olarak bunun farkına varmamızı sağlamak için bunu abartılı tasvirlerle anlatmıştır.

 

“1984,” insanlığın karşılaşabileceği en karanlık senaryolardan birini tasvir eder. Totaliter rejimlerin bireyler üzerindeki aşırı kontrolünü, bilgi manipülasyonunu ve bireysel özgürlüklerin yok edilmesini derinlemesine inceler. George Orwell, bu eseriyle sadece 20. yüzyılın baskıcı rejimlerini eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda gelecekte ortaya çıkabilecek gözetim ve baskı toplumlarına karşı güçlü bir uyarı yapmıştır. Roman, otoriteye karşı eleştirel düşünmenin, özgürlüklerin ve bireyselliğin korunması gerektiğini vurgulayan evrensel bir eserdir.

 

 

 

 

 

Kaynakça

 

Uysal M. B. (2012). George orwell’ın 1984’ü: toplumsal değerler ve anti-ütopya. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Journal of the Institute of Social Sciences

Sayı Number 9, Bahar Spring, 133-142

3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page