Merhaba sevgili okuyucularım. Umarım keyifleriniz yerindedir. Bugünkü konumuz çokça tükettiğimizi düşündüğüm kahve ve kahvenin psikolojik etkileri üzerine olacak. Sizlere tavsiyem yazımı okumaya geçmeden önce kendinize bol köpüklü bir Türk kahvesi yapmanızdır. Tabi, bende bu satırları yazarken kahvemi eksik etmiyorum. Herkesin kahvesi hazırsa başlayabiliriz.
Tarihimize bakıldığı vakit çok eskilerden beri kahvenin bizler için önemli bir konumda olduğunu görürüz . Osmanlıya kahvenin gelmesi ile birlikte yapılan Türk kahvesi kısa bir süre içinde halkın gözdesi haline gelir ve bu yeni lezzetin büyük bir ilgi görmesi ile birlikte İstanbul'un dört bir yanında kahvehaneler ortaya çıkar. Son yıllarda da yalnız kahve tüketimi için yapılan sayısız mekanları görmekteyiz. Bu kahveye olan düşkünlüğümüzün somut gerçeklerinden ve tabi mekan sayısı artışı bir yana yapılan kahve çeşitliliğide bizleri şaşırtmıyor değil.
Fakat şimdi her şeyden uzakta severek tükettiğimiz kahvenin psikolojik etkilerine bakalım. Nasıl oluyor da içtiğimiz kahve bizi bazen zinde tutmayı sağlıyorken aynı dozda aldığımız kahve bir süre sonra istediğimiz performansı gösteremiyor? İnsan kahveye bağımlı hale gelebilir mi? Kahve odağımızı arttırabilir mi? En önemlisi de kahveyi bir anda bırakmak doğru mu gibi çokça sorular üzerinden gideceğiz.
Öncelikle, şunu belirtmem gerekir ki her şeyde olduğu gibi kahvenin de olumlu ve olumsuz yanları bulunmaktadır. Çokça ve bilinçsizce tüketilen kahve insana zarar verebiliyorken kararında ve dozunda tüketilen kahvenin pozitif yönleri saymakla bitmez. Bundan ötürü, kahveyle aranız ne kadar iyi olursa olsun fazlasının sizi kötü etkileyebileceğini unutmamanız gerekir.
Kahve içmek, özellikle aroması ve sıcaklığı ile rahatlatıcı bir etki yaratarak, stres hormonu seviyesinin düşmesine yardımcı olabilir. Bu kısa mola, zihinsel ve fiziksel rahatlama sağlayarak günlük stresle başa çıkma kapasitemizi artırır. Sabahları enerji vermesi, iş performansı artırması ve sosyal etkileşimlerde kullanılması gibi birçok nedenle tercih edilir. Bununla birlikte kahvenin temel yapısı olan kafeinin işlevlerine bakalım. Kahvenin temel yapısını oluşturan kafein vücudumuza etki eden esas yapıdır. Kafein beyinde uyarıcı bir madde olarak çalışır. Adonezin adlı uykuyu tetikleyen maddenin etkisini engeller. Böylece kafein uyanıklığı, enerjiyi, konsantrasyonu ve motivasyonu artırır. Kafein aynı zamanda dopamin, asetilkolin gibi beyin kimyasallarının etkisini artırarak enerji verici etkisini gösterir. Bunun yanında sakinleşmemizi sağlayan Gaba adlı nörotransmitterin etkisini azaltır ve panik atak riskini artırır. Öğleden sonra ve akşam saatlerinde tüketilen kafein uyku düzeninde olumsuz etkileri olur. Dinlenmenin gerçekleştiği derin uyku ve rem fazını olumsuz etkileyerek ertesi gün kendimizi yorgun ve huzursuz hissetmenize neden olur. Kafesinden uzak kaldığımız ve azaltmak istediğimiz zamanlarda ise "kafein çekilmesi " adıyla bilinen ve baş ağrısı, yorgunluk, konstrasyonda azalma, mide ve eklemlerde ağrı gibi yoksunluk belirtileri ortaya çıkarıyor. Yoksunluk semptomları en aza indirmek için ise kafeini birden değil aşamalı ve yavaş yavaş azaltarak bırakmamız gerek.
Kahvenin psikolojik ve fizyolojik etkileri üzerinde olabildiğince konuşmaya çalıştık. Kahvenin insan üzerindeki etkisi ile yapılan sayısız bilimsel çalışma bulunmakta ve halen kahve ile ilgili yazılan makaleler devam etmektedir. Yazılan tüm çalışmalar üzerine pek konuşacak fırsatımız olmayabilir fakat ana hatlarıyla bir şeyleri açıklığa kavuşturduğumuzu düşünüyorum. O halde kahveniz bittiğine göre yazımızında sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Hoşçakalın:) :)
Kaynakça:
Comments