Bowlby’ye göre bağlanma, insanlar arasında süreklilik gösteren bir psikolojik bağlılıktır ve sağlıklı insan gelişimi için çok önemli bir unsudur. Normal ve sağlıkla bağlanma sürecinin aksine, çocuklara verilen yetersiz bakım; onların kendisi ve diğerleri hakkında kötü hislere sahip olmasına, ve ilişkileri hakkında olumsuz beklentiler geliştirmesine sebep olabilir.
Çocukların diğerleriyle normal, sevgi dolu ilişkiler kurmasını engelleyen tepkisel bağlanma bozukluğu yakın zamanda tanımlanan bir kavramdır. Amerikan Psikoloji Birliği tarafından yayınlanan Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’na göre bu bozukluk 5 yaşından önce ortaya çıkar ancak 1 aylık bebeklerde bile teşhis edilebilir.
Tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip çocuklar, birçok uyumsuz davranış gösterebilirler. Bunlar arasında eşyalara zarar verme, yemek istifleme ve
tıkınırcasına yeme, diğerleriyle göz teması kurmaktan kaçınma, hırsızlık yapma ve yalan söyleme yaygın olarak görülür.
Bu çocuklar hayvanlara ve insanlara karşı acımasız olabilirler. Yabancılarla ayrım gözetmeksizin yakınlık kurabilirler ancak bir yandan da aile üyelerine sevgi göstermeyi ve onlardan sevgi almayı reddedebilirler. Ayrıca dürtülerini kontrol etmekte zorlanma, gelişimsel gecikmeler, uygunsuz cinsel davranışlarda bulunma, aşırı hareketlilik ve anormal konuşma kalıpları da bu bozukluğa sahip çocuklar arasında yaygındır.
Bu çocuklar neden-sonuç ilişkisi içerisinde düşünme becerilerine sahip değildir, ve davranışları için içten bir pişmanlık hissedemedikleri için genellikle vicdanları olmadığı düşünülür. Tepkisel bağlanma bozukluğu olduğu teşhis edilmiş çocuklar kolaylıkla ailelerine ve yetiştikleri evlere dayandırılamayacak, topluma zararlı davranışlarda bulunurlar.
Tepkisel bağlanma bozukluğuna diğerleriyle sevgi dolu bir ilişki kurmayı engelleyen istismar, ihmal ya da herhangi bir travmatik deneyim uzun süreli fiziksel, mental, duygusal ve davranışsal sonuçlar yol açabilir.
Bu bozukluk sadece ona sahip olan kişiyi etkileyip onu rahatsız etmez. Aile üyeleri bu bozukluğa sahip çocuklarının problemleriyle başa çıkamaz ve genellikle evdeki diğer çocukları tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip kardeşlerin tehlikeli davranışlarından koruyamaz..
Okullar tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip çocukların davranış problemlerini nasıl yönetecekleri ve onları nasıl eğitecekleri konusunda ikilem yaşarlar. Belki de en rahatsız edici olan gerçek, tepkisel bağlanma bozukluğunun geleneksel yöntemlerle tedavi edilemediği için kişinin hayatı boyunca devam eden, sürekli bir süreç olmasıdır. Yaygın olarak bu çocukların “biraz daha fazla sevgiye” ihtiyacı olarak düşünülür, ancak miktarı fark etmeksizin verilen sevgi tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip çocukların değişmesi için yeterli olmayacaktır.
2003 yılında yapılan bir çalışma, bu bozukluğa sahip çocukların davranışsal özelliklerini araştırmıştır. Araştırmada bozukluğa sahip olan ve sahip olmayan çocukların bakım verenlerinden bir ölçek doldurulması istenmiş, ayrıca empati ve öz-izleme gibi kişilik özellikleri çocukların kendi değerlendirmeleriyle incelenmiştir.
Toplamda 85 maddenin bulunduğu anketin sonucunda, tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip çocuklar; genel davranış sorunları, sosyal problemler, içe kapanma, somatik şikayetler, anksiyete/depresyon, düşünce problemleri, dikkat problemleri, suç eğilimli davranışlar, ve saldırgan davranış boyutlarında, bozukluğa sahip olmayan çocuklardan önemli ölçüde yüksek puan almıştır. Bu araştırma, tepkisel bağlanma bozukluğu tanısı koyulmuş çocukların daha şiddet eğilimli ve zarar verici davranış zorluklarını tanı koyulmamış çocuklardan daha sık ve daha yoğun bir şekilde yaşadıklarını göstermiştir.
Ayrıca, bozukluğa sahip çocukların daha az empatiye sahip olduğu ve daha çok kendini gözleme davranışında bulunduğu görülmüştür. Bu çocuklar kendilerine empati açısından bakım verenlerinden daha yüksek puan vermiştir, ve puanlar arasındaki uyumsuzluk bozukluğa sahip çocuklarda daha büyüktür. Bu, tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip çocukların bilinçli olarak kendilerini sosyal olarak daha istenir göstermeye çalıştığını ortaya koymuştur. Bu eğilim, aile üyeleri, psikiyatristler ve sosyal hizmet uzmanları gibi onlarla ilgilenen kişiler için sorun yaratabilir.
Tepkisel bağlanma bozukluğunun etkili bir şekilde değerlendirilmesi ve tedavi edilmesinin önünde bazı engeller vardır. Bu bozukluğa neden olabilecek biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler hakkında yeterli bilgi yoktur. Bazıları tartışmalı olan birçok tedavinin uygulanmasına, literatürde ve konferanslarda yayılmasına rağmen bunların hiçbiri güvenlik ya da etkinlik anlamında bilimsel olarak özenle test edilmemiştir.
Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı-4’te de belirtildiği gibi, bu bozukluk oldukça nadir görülür. Bağlanma bozukluklarının tek bir sebebi yoktur. Bilişsel bozukluk, beslenme ile ilgili veya sosyal yoksunluklar bağlanma bozukluğu davranışlarında önemli bir rol oynamaz. Ancak patojenik bakım, tepkisel bağlanma bozukluğunun gelişmesinde temel bir faktör olarak sayılır. Ayrıca ebeveyn risk faktörleri, gelişimsel konular ve biyolojik faktörler gibi başka olası etiyolojik faktörler de ileri sürülmüştür.
Tepkisel bağlanma bozukluğunun tedavisi üzerine araştırmalar oldukça kısıtlıdır. Bu bozukluk için deneysel olarak doğrulanmış bir tedavi olmadığı için, benzer semptom ve davranış problemlerine sahip kişilere iyi gelen tedavileri kullanmak makul görülür.
İlk adım çocuğun semptom ve problemlerinin kapsamlı bir değerlendirmesini yapmaktır. Onları eğitmek, desteği arttırmak, güven oluşturmak ve davranış yönetme stratejilerini öğretmek için tedaviye bakım vereni de dahil etmek önemlidir. Destekleyici bir bakım verenin dahil edilmesi tedavinin bir önkoşulu olarak önemlidir ve tedavi sürecinde önemli bir ittifak işlevi görür. Ancak bu önkoşullar yerine getirildikten sonra çocuk odaklı müdahalelere başlamak mümkün olabilir. Bu müdahaleler genellikle çocuğa pozitif baş etme ve kaygıyı yönetme becerileri öğretme, cinsel ve/veya fiziksel istismar ile ilgili psikoeğitim, travmaya bağlı korku ve kaygıyı azaltmak için aşamalı maruz bırakma teknikleri, baş etme stratejileri uygulama, ve travma ve korku/kaygı cevabı arasındaki bağlantıyı bozmayı içerir.
Problemlerin oldukça erken bir yaşta başladığı göz önünde bulundurulduğunda, bir gecede düzelmenin olmadığı ve değişimin büyük olasılıkla yavaş yavaş olacağını kabul etmek önemlidir.
Referanslar
Hanson, R. F., & Spratt, E. G. (2000). Reactive Attachment Disorder: What We Know about the Disorder and Implications for Treatment. Child Maltreatment, 5(2), 137–145. https://doi.org/10.1177/1077559500005002005
Hall, S. E. K., & Geher, G. (2003). Behavioral and Personality Characteristics of Children With Reactive Attachment Disorder. Journal of Psychology (Washington, D.C. Online)/ the Journal of Psychology, 137(2), 145–162. https://doi.org/10.1080/00223980309600605
Comments