DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU HAKKINDAKİ ALTI EFSANENİN BİLİMSEL İNCELEMESİ
Bu yazıda Brand ve meslektaşları (2016) tarafından yapılan Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) hakkında doğru olduğu iddia edilen 6 yanlışın bilimsel kanıtlar sunularak incelendiği çalışmadan bahsedilecektir. Öncelikle kısaca DKB’nin özelliklerinden bahsedelim. DKB DSM-5’te (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı), iki veya daha fazla farklı kişilik durumunun varlığının, benlik algısında devamsızlık ve duygulanım, davranış, bilinç, hafıza, algı, biliş veya duyu-motor fonksiyonlarında değişimler ile birlikte ortaya çıkması olarak tanımlanmıştır. DKB’si olan kişiler tekrarlayan otobiyografik hafıza boşlukları yaşarlar. Örneğin, masalarının üzerinde bir kitap görüp, o kitabı oraya koyduklarını hatırlamayabilir ve kendi kendilerine “Ben bu kitabı buraya ne zaman koydum ki?” diye düşünebilirler. DKB tanısının konulabilmesi için belirtilerin kişiye kayda değer sıkıntı vermesi ve belirtilerin kişinin içinde bulunduğu kültürel veya dini anlayışlar tarafından açıklanamıyor olması gereklidir. DKB, kompleks ve travma sonrası gelişimsel bir bozukluktur. DKB’si olan kişiler dissosiyatif belirtiler haricinde, duygudurum, anksiyete, yeme ve somatik bozuklukların belirtilerini de gösterebilir. DKB, bu çoklu belirtili yapısı ve hastaların çocukluk travması veya dissosiyatif belirtilerini açığa çıkartmaktan utanmaları sebebiyle gözden kaçırabilinen bir bozukluktur. Hakkında çok fazla yanlış bilinen bilginin olması da bu durumu kötüye götüren bir etkendir. O halde DKB hakkındaki 6 efsaneyi incelemeye başlayalım.
1. DKB Geçici Bir Heves/Modadır
Bazı araştırmacılar DKB’nin “bitmiş olan geçici bir heves” olduğu fikrindedir. Ancak, incelemeyi yapan yazarların notuna göre, DKB, DSM-III’ten beri kabul edilen ve DSM’in 4 farklı edisyonunda da bulunan resmi olarak kabul edilmiş ve tanımlanmış bir bozukluk olduğu dolayısıyla geçici bir heves ya da moda olarak adlandırılamaz. Yazarların DKB araştırmasının hala devam ettiğini kanıtlamak adına yaptığı araştırmada şu sonuçlar çıkıyor:
a. DKB'ye yapısal ve yarı yapısal anketler ile güvenilir ve geçerli bir şekilde tanı konulabilir (SCID-D-R ve DDIS)
b. Dünyanın her yerinde devamlı olarak DKB tanısı konuluyor,
c. DKB hastaları diğer psikiyatrik hastalardan ve sağlıklı kontrol gruplarından ayırt edilebiliyor ve DKB hastaları uzman fikir birliği kılavuzlarıyla uyumlu olan tedavilerden fayda sağlayabiliyor.
DKB’nin nörobiyolojisi, yaygınlığı, değerlendirilmesi, kişilik yapısı, bilişsel modeli ve tedavisi hakkında devam eden ve sürekli büyüyen bir araştırma bütünü vardır. Bu araştırmalar DKB’nin geçerliği hakkında kanıt sağlar. Sonuç olarak, DKB’nin “bitmiş olan geçici bir heves” olduğu iddiasının, DKB hakkında yapılan araştırmalar ile desteklenmediği görülmüştür.
2. DKB Tanısı Ağırlıklı Olarak Kuzey Amerika’daki Aşırı Tanı Koyan DKB Uzmanları Tarafından Konulmuştur
Bu kısım yazarlar tarafından üç farklı başlıkta incelenmiştir.
a. En çok Kuzey Amerika’da tanı konulduğu iddiası
Tüm dünyada yapılan DKB yaygınlık araştırmalarına bakılıp öne çıkan 14 tane çalışmanın listesi yapılmıştır (Liste için Table 1 s. 260). Bu araştırmaları yapan ülkeler Kanada, Almanya, İsrail, Hollanda, İsviçre, Türkiye ve ABD’dir. Yaygınlık çalışmalarına ek olarak bir tedavi-sonuç araştırmasında yer alan 232 DKB hastasının Antarktika hariç bütün kıtalardan ve bir sürü farklı ülkeden gelen katılımcılar olduğu görülmüştür. Son olarak 2005-2013 arasında DKB hastalarıyla yapılan çalışmalara bakıldığında, bu çalışmaların 16 farklı ülke tarafından yapıldığı gözlemlenmiştir.
b. DKB tanısının başlıca DKB uzmanları tarafından konulduğu iddiası
Bir grup eleştirmen tarafından çoğu DKB tanısının “küçük bir grup DKB uzmanı tarafından” konulduğu iddiası öne sürülse de, araştırmaların bu iddiayı desteklemediği görülüyor. Örneğin, Brand ve meslektaşları tarafından yapılan bir tedavi-sonuç araştırmasına katılan 292 terapistin çoğunluğu DKB uzmanı değildi. Avustralya’da yapılan bir araştırmada ise çeşitli akıl sağlığı disiplinlerinden 250 klinisyenin %52’sinin bir hastaya DKB tanısı konulduğu görüldü.
c. DKB tanısının gereğinden fazla konulduğu iddiası
Bu iddianın aksine, çalışmalar, DKB tanısına uygun olan çoğu kişinin, kendilerine doğru tanı konulmadan önce 6-12 yıl arası akıl sağlığı sisteminde tedavi gördüklerini gösteriyor. Avustralya, Çin ve Türkiye’de yapılan çalışmalar DKB hastalarına sıklıkla yanlış tanı konulduğunu gösteriyor. Türkiye’de 150 katılımcı ile yapılan bir çalışmada %12’lik bir kısımda dissosiyatif bozuklukların biri görülse de sadece %5’ine öncesinde dissosiyatif bozukluk tanısının konulduğu görülmüştür. Dissosiyatif bozukluklar yüksek oranda yanlış tanı konulan veya hiç tanı konulamayan bozukluklardır. Bunun sebepleri arasında dissosiyatif bozukluklar hakkında eğitim eksikliği ile birlikte profesyonellerin dissosiyatif bozukluklara karşı şüpheci yaklaşımı bulunmaktadır. Kendilerine DKB belirtileri gösteren bir kişinin hikayesi verildiğinde Amerikalı klinisyenlerin sadece %60.4’ünün doğru bir şekilde DKB tanısı koyabildiği görülmüştür. Sonuç olarak, gereğinden fazla tanı konulması iddiasının aksine, DKB fazlasıyla göz ardı edilen bir bozukluktur.
3. DKB Nadir Görülen Bir Bozukluktur
Çoğu yazar, DKB’nin nadir bir bozukluk olduğunu öne sürer. Fakat yapılan çalışmalar bunun aksini gösterir. Halk örneklemi üzerinde yapılan çalışmalarda DKB yaklaşık %1.1 - %1.5 oranında görülmüştür. Bilhassa, New York’ta 658 katılımcının DKB için değerlendirildiği çalışmada, katılımcıların %1.5’inin DKB tanımlamasına uyduğu görülmüştür. Bu çalışmaya benzer olarak Türkiye’de halk arasından 628 kadın katılımcıya yapılan değerlendirme sonucu, katılımcıların %1.1’inin DKB tanısına uyduğu görülmüştür.
4. DKB Travma Temelli Bir Bozukluk Değil, Tedavi Sırasında ya da Hata Dolayısıyla Kendini Gösteren Bir Bozukluktur
Bu görüşün destekçileri tarafından; telkine açıklık, hayal kurma eğiliminde olmak, yönlendirici sorular soran terapistler ve DKB’nin medyadaki tasviri gibi farklı etkilerin, bazı savunmasız kişilerin DKB’si olduğuna inanmasına sebep olduğu iddia ediliyor. Fakat travma araştırmacılarının çalışmaları bu iddiayı desteklemiyor. Makalede Dalenberg ve meslektaşlarının, travmanın mı yoksa hayal kurma eğiliminin mi (yönlendirilmeye eğilimli kişilerin yukarıda bahsedilen maddeler sonucu DKB’si olduğuna inanması) DKB’nin oluşumuna etki ettiğini araştırmak adına 1500 tane çalışmayı incelediği belirtiliyor. Çalışmanın sonucunda ise hayal kurma teorisinin bilimsel veriler tarafından desteklenmediği, travma ile dissosiyatif bozuklukların (özellikle DKB) arasında istatistik olarak anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. İddiaların aksine herhangi bir klinik toplulukta yapılan hiçbir çalışma DKB’nin hayal kurma teorisini desteklememiştir (s. 262). Aksine birçok çalışmada, DKB’si olan yetişkin hastaların çocukken ciddi derecede istismara uğradıklarına dair belgeler bulduğu görülmektedir.
5. DKB Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ile Aynı Şeydir
Bazı yazarlar DKB belirtilerinin Borderline Kişilik Bozukluğunun (BKB) şiddetli veya aşırı hayal gücü yüksek bir biçimi olduğunu iddia ediyor. Fakat araştırmalar, aynı kişiye aynı zamanda hem DKB hem BKB tanısı konulabilse de, bu iki bozukluğun birbirinden ayrı bozukluklar olduğunu gösteriyor. BKB ve DKB benzer belirtilere sahip bozukluklardır. Ruh halinde ani değişimler, kimlik kargaşası, dürtüsel risk alma davranışları, kendi kendine zarar verme ve intihar girişimleri iki bozuklukta da yaygın görülen durumlardır. Fakat güncel klinik ve sistematik araştırmalar DKB’yi BKB’den ayrıştırdılar. Klinik olarak BKB hastaları genellikle sallantılı, ayarını sağlayamadıkları ve diğer insanlara bağlı olarak değişen duygulanım gösterirler. Ayrıca BKB hastaları genellikle davranışlarını hatırlayabilir ve o davranışlara karşı yabancı hissetmezler. Buna karşılık olarak DKB hastalarının dissosiyatif karakter durumlarında (yani diğer karakterlerin (alter) ortaya çıkması sırasında) yaşadıkları bazı deneyimleri unuttukları görülür. Ayrıca, BKB ve DKB’nin Rorschach mürekkep testi ile de ayırt edilebilir olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, DKB ve BKB birbirine benzer belirtileri barındırmakla birlikte aynı hastada sıklıkla eş zamanlı olarak görülse de, ikisi birbirinden farklı bozukluklardır ve bu bozuklukları birbirinden ayırmak mümkündür.
6. DKB Tedavisi Hastalara Zarar Veriyor
Bazı eleştirmenler DKB tedavisinin hastalara zarar verdiğini iddia etmektedirler. Fakat araştırmalar, uzman fikir birliği kılavuzuna uyumlu travma tedavisi uygulandığında, DKB hastalarının hayattaki işleyişlerinde ve belirtilerinde iyileşme görüldüğünü göstermektedir. Brand ve meslektaşları tarafından, DKB tedavisinin zararlı olduğu iddiasını destekleyen çalışmalar inceleniyor ve uzman fikir birliği kılavuzuna uyumlu olan DKB tedavisinin hastalara zararı olduğunu destekleyen akran denetimi (bilimsel bir araştırmanın diğer uzmanlar tarafından incelenip denetlenmesi) yapılmış tek bir çalışma bile bulamadıkları belirtiliyor (s. 265). Aynı incelemede DKB tedavisinin hastalara zararı olduğu iddiasının; akran denetimi olmayan yayınlar, verilerin yanlış değerlendirilmesi ve hastaların kişisel deneyimleri üzerine sunulduğu sonucuna varılıyor.
DKB Hakkındaki Efsanelerin ve Bilgisizliğin Maliyeti
Yukarıda da bahsedildiği üzere, güncel çalışmalar genel toplumun %1’inde DKB olduğunu gösteriyor olsa da DKB önemsenmemeye ve göz ardı edilmeye devam edilmektedir. Ortalama bir DKB hastası, kendine doğru tanı konulmadan önce, akıl sağlığı sisteminde yıllarını geçiriyor. Bu hastaların çoğu yüksek oranda intihar ve kendine zarar verme davranışları gösteriyor ve genellikle hastanede yatılı kalmak gibi pahalı ve sınırlayıcı tedavilere ihtiyaç duyuyorlar. DKB’nin tedavi masrafları üzerine yapılan çalışmalarda, doğru tanı ve tedavi uygulandığında, tedavi masraflarının büyük oranda azaldığı ve tedavilerin daha az sınırlandırıcı olduğu görülüyor. DKB’nin teşhisinde ve uygun tedavi vermede gecikmenin hastaların acısını artırdığı kuvvetle muhtemel. Daha genç olan DKB hastalarının, diğer hastalara kıyasla tedaviye daha olumlu yanıt verdiği görülüyor ki bu da yıllarca süren yanlış tedavinin hastaları kişisel olarak büyük bir zarara soktuğunu ortaya koyar. Elbette ki, eğer klinisyenler DKB belirtilerini fark edip teşhis koyamazlarsa, uygun DKB tedavisini de uygulayamazlar. Yukarıda bahsedilen efsaneler akademisyenlerin DKB konusunda araştırma yapma hevesini kırmaya sebep olabilir, bu sebeple DKB araştırmalarına fon desteği azalabilir, bunların sonucunda ise DKB hakkındaki bilgi eksikliği ve uygun tedavinin sağlanması konusundaki yokluk daha da kötüleşebilir.
Kaynakça:
Brand, B. L., Sar, V., Stavropoulos, P., Krüger, C., Korzekwa, M., Martínez-Taboas, A., & Middleton, W. (2016). Separating fact from fiction: An empirical examination of six myths about dissociative identity disorder. Harvard review of psychiatry.